CANLI YAYIN

NAMAZ HAYATIMIZIN PERDE ARKASI YÖNETMENİ

Hayatımız her gün yenileniyor, her gün bizim için bir şans yeniden doğuyor.

Hayatımız her gün yenileniyor, her gün bizim için bir şans yeniden doğuyor.

Adem Turan, “Beş Vakit Yazar” isimli kitabında edebiyat dünyamızın ünlü simalarına beş vakitlerini nasıl geçirdiklerini soruyor. Dünyaya geldik, gidiyoruz işte. Her geçen gün ömürden gidiyor. Biz farkında olsak da olmasak da geçiyor günler, aylar, yıllar. 'An'ın farkına varabilmek, özellikle bu hız çağında, dünyaya yetişme ve koşturmaca çağında zorlandığımız meseleler arasında. "Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler" demiş ya şair, zamanın içinde olup kıymetini bilememek, onu tanımlayamamak, hakkını verememek de böyle bir şey olsa gerek. Şair Adem Turan, Müslümanlar olarak 'beş vaktimizi' nasıl geçirdiğimiz konusunu gündemine almış ve okuyan, yazan, düşünen insanlara sorduğu sorularla zamanlarını sorgulamalarına ve bir muhasebe eşliğinde içtenlikli cevaplar okumamıza vesile olmuş. Ne de güzel etmiş! Bu kitap olmasaydı şair ve yazarlarımızın beş vaktini nasıl öğrenecek ve zaman mefhumu hakkında bu birbirinden güzel metinleri bir arada nereden bulacaktık? Saatlerimizi 'Müslüman Saati'ne göre ayarlayalım Zaman kavramı konusunda düşünmemizi sağlayan ve Müslümanın zamana hükmedebilmesi, kontrolün elinden çıkmaması konusunda bir bilinç oluşturmayı hedefleyen Beş Vakit Yazar, Beyan Yayınları'ndan çıktı. Kitabın içinde yer alan röportajlardan bazıları daha önceden sitemizde yer almıştı. Dünyabizim'de temelleri atılan bir kitap daha ortaya çıkmış oldu böylece. Necip Fazıl'ın “Zaman” şiiri ve Ahmet Haşim'in “Müslüman Saati” yazısını da unutmamak gerek. Adem Turan bunlardan ilham almış sorularını hazırlarken. Ve sorulara muhatap olan birçok kişi de adı geçen şiir ve yazıya atıfta bulunmuş. Beş vakti sorulan edebiyat ve düşünce dünyamızın simaları arasında kimler yok ki! Atasoy Müftüoğlu, Rasim Özdenören, Metin Önal Mengüşoğlu, Nurettin Durman, Mustafa Kara, Abdullah Yıldız, Ahmet Mercan, Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş, Mehmet Aycı, Mustafa Uçurum ve adını sayamayacağım toplam 46 yazar ve şaire şu zor soruları yöneltmiş Adem Turan: "Ey şair/yazar arkadaş! Güne nasıl başlıyorsun? Öğle aralığında hangi kapıları aralıyorsun? İkindi vakti dünyanın neresinde oluyorsun? Akşamların hangi minval üzere geçiyor? Ya geceyi/geceleri nasıl yaşıyorsun?" Günü ezanla karşılayanlara ne mutlu! Vakitleri tasvir eden, şiirsel anlatımların da olduğu cevapları okumak çok hoş. Müslümana beş vakit sorulunca cevaplar da ister istemez namaz eksenli olarak geliyor. Çünkü Ahmet Mercan'ın dediği gibi, "Namaz hayatımızın perde arkası yönetmenidir". Namazın uykudan daha hayırlı olduğu müjdesini ulaştıran ezanla günü karşılayıp, uykuya elveda deyip meleklerden yana bir seçim yapmak ne güzeldir. Bir de cami varsa evin yakınlarında, ezan sesi kaplıyorsa evin her yanını, beklemek nafiledir artık. Sabah yaratılış anını hatırlatır bize. Yeniden doğuşu... Taze, el değmemiş bir gün bizi beklemektedir. Günaha mı sevaba mı, nereye yatırım yapmak istersek ona göre başlangıcı yapabileceğimiz andır o an. Sabah namazı bunun için büyük bir mutluluk vesilesidir kaçırmayanlara. Bir şiirin ilk mısrası ne zaman yazılır? Kamil Yeşil, bir günü insanın hayatına benzeterek, tasvirlerle günümüzü ve ömrümüzü anlatmış. Sabah güneşle beraber bizim doğduğumuz an, öğlen çocukluğumuza koştuğumuz andır. İkindi ihtiyarlığın alameti, gölgemiz uzar ama ömrümüz kısalır. Akşam; ölüm vaktinin yaklaştığını hissettiren o ağır, kasvetli vakit... Fanilik iyiden iyiye müşahede edilir ve Mustafa Özçelik'in şiirinin ilk mısrası böyle bir anda doğar. Akşamdan sonra hava da hayat da kararmıştır. Ölüm gelmiştir. Yatsı ölüm sonrası, kabir hayatını temsil eder. Müslümanın günü/ömrü bitmiştir. Hesap kitap işlerinin vakti gelmiştir. Zamandan gaflette olmamak gerek Acaba bana sorulsaydı bu sorular, ne derdim? Vakitleri birbirinden derin çizgilerle ayırt ederek, her vaktin kendine özgülüğünü bir daha ele geçmeyeceğini hissederek, onun biricik, emsalsiz ve eşi benzeri olmayan, bir daha tekrar edilmeyecek 'an' olduğunun bilincine vararak yaşayabiliyor muyum ki cevap verebileyim? Abdullah Harmancı'nın cümlesinde kendimi yakalıyorum: "Hiç bir şeyin hakkını veremediğimiz günleri yaşarken beş vakit namaz da olmasa, vaktin neresinde olduğumuzu bize düşündürecek, hissettirecek ne var?" Yaratıcı bizi bizden daha iyi bildiği için kuşkusuz, arada bir kendimizi dinleyelim, içimize dönelim, dünyaya mola verelim diye aralıklarla vakitlerimizi bölmüş, anlamlandırmış bir bakıma. Namaz da olmasa bize kendimizi ve Rabbimizi hatırlatacak ne var şu oyun ve eğlence yerinde? Gece şairlere dosttur Kitap, yazar ve şairlerimizin hayatları hakkında ipucu vermesi bakımından da önemli. Gün içinde onları nelerin heyecanlandırdığı, iki günleri birbirine eş olmasın diye verdikleri mücadeleyi, ümmetin acı çeken çocukları için geceleri ettikleri duaları, kitap okumaya fırsat bulabilmek için sürdürdükleri cedelleşmeleri, güneşin solmaya yüz tuttuğu dar vakitlerde üzerlerine çöken hüzünleri, son kez kılınıyormuş gibi kılınan namazları, gecelerle dost olanları, seheri ve sabahın bereketini ezandan önce karşılayanları okumaktan büyük haz aldım doğrusu. Atasoy Müftüoğlu'nun mektupla iletişim kurduğunu ve teknolojik aygıtlardan uzakta olduğunu, Mustafa Kara'nın araba, bilgisayar ve cep telefonunun son modelleri çıkınca onları alacağını öğrendim mesela. Gündüzü gündüz gibi yaşamak, geceyi gece gibi yaşamak bizim gibi vakitleri birbirine karışmış nesil için uzak gibi görünse de bu uğurda "Tüm elektriki aygıtlardan vazgeçmeye hazırım" demiş İbrahim Demirci. Hayatımız her gün yenileniyor, her gün bizim için bir şans yeniden doğuyor. Günün hesabını verebilmeyi göze almak ise beş vaktimizi nasıl geçirdiğimize bağlı. Bu kitap bize bol keseden harcadığımız zamanımızı sorgulatıyor, iyi de ediyor.